BAŞIMIZA NE GELİRSE
Mevlana;
-“Her ne kadar Hintçe söylüyorsam da aslım Türk’tür” der.
“Hintçe”den maksadı, “anlaşılması güç gibi görünen şeyler söylüyorum” demek ister.. “Aslım Türk’tür” sözleri ile de, “Benim dediklerimi siz karanlık görüyorsunuz ama öyle değil; benim aslım aydınlıktır; ben açık söylerim” demek istediği belirtilir.
Mevlânâ, aşk hikâyelerine, efsanelere, mesellere, Arapça ve Farsça manzum parçalara, meşhur mutasavvıfların ve büyüklerin sözlerine, ârifâne nükte ve hikâyelere, halkın inanç ve törelerine hikayelerinde yer verir.
Mevlânâ’nın sohbet, şiir, nesir ve mektuplarında okuyana, dinleyene çıkarılacak çok büyük dersler vardır.
İşte bu yazımda Mevlana’nın ibretlik ders çıkaracağımız bir hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bir zamanlar bir âşık yaşarmış. Sözünde durur, yeminini tutarmış. Yıllar boyu bir sevgiliye gönül vermiş, ona kavuşabilmek için beklemiş, padişahına kul köle olmuştu.
Arayan sonunda bulurmuş. Çünkü sabrın sonu selametmiş. Günlerden bir gün sevgilisi ona:
-Bu gece gel. Sana güzel yemekler, tatlılar yaptım. Filan yerde gece yarısına kadar bekle. Sen aramadan, ben gelirim.
Âşık bu güzel haberden dolayı kurban keser, fakir fukaraya yemek dağıtır. Çünkü beklediği müjdeli gün doğmuştur artık.
Sevgilisinin söylediği yere gitti. Onun sözünde duracağını düşünerek, beklemeye başladı. Gece yarısından sonra sevgilisi sözünde durdu ve çıkageldi. Fakat kendine âşık olan adamın uyuduğunu gördü. Onun elbisesinden bir parça kesti.
-Sen gerçek bir âşık değil, daha çocuksun. Şunları al da oyna! Diyerek cebine birkaç ceviz koydu.
Âşık, seher vakti sıçrayarak uyandı. Elbisesinden bir parça kesilmiş ve cebine birkaç ceviz konmuş olduğunu gördü. Sevgilisinin ne demek istediğini anlamıştı.
-Bizim padişahımız, sevdiğimiz baştan başa doğruluk ve vefadan ibarettir. Başımıza ne geliyorsa hep bizden, kendimizden geliyor, diyerek dövünmeye başladı...