Durali Doğan
Köşe Yazarı
Durali Doğan
b
 

BİLGİN İLE KAYIKÇI

BİLGİN İLE KAYIKÇI         Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.        Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.         Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:         -Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?         Kayıkçı:         -Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.         -Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..          Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı.              Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı. Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:          -Efendim, yüzme bilir misiniz?          Bilgin:          -Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.           O zaman kayıkçı:            -Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa          gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.          KAR          Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar, yol kenarında. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini.           Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Tâ ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin 'arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran.          CİMRİ ADAM          Zengin, zengin olduğu kadar da cimri bir adam vardı. Cimriliği her tarafta konuşulurdu. Bir gün, bu adam cami­ye gitti. Namazdayken aklına "Acaba evde kandili söndür­düm mü?" diye bir kuşku geldi. Hemen evine koşarak ka­pıyı çaldı. İçerden ses veren hizmetçiye:           "Sakın kapıyı açma... Sözlerime kulak ver. Odada kandil yanıyorsa, hemen söndür. Kandilin yağı tükenmesin," di­ye emretti.           Hizmetçi:           "Peki, kandili söndüreyim ama, kapıyı neden açmaya­yım?." diye sordu.            Cimri:            "Kapının tokmağı aşınmasın," dedi. Hizmetçi: “Güzel... Kapıyı da açmayayım. Ama sen camiden eve kadar yürümekle papuçlarının eskiyeceğini düşünmedin mi?"             Cimri adam bunun da cevabını verdi.              "Düşünmez olur muyum hiç... Elbette düşündüm. Bu­raya kadar çıplak ayakla geldim. Papuçlarım koltuğumun altında!"
Ekleme Tarihi: 25 Mart 2025 - Salı

BİLGİN İLE KAYIKÇI

BİLGİN İLE KAYIKÇI

        Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
       Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.
        Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
        -Sen hiç gramer okudun mu?.. dil biliminden anlar mısın?
        Kayıkçı:
        -Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
        -Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!..
         Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı.              Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:
         -Efendim, yüzme bilir misiniz?
         Bilgin:
         -Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
          O zaman kayıkçı:
           -Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa          gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.

         KAR
         Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar, yol kenarında. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak
istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini. 
         Biri karga, biri leylek... O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine. Öyle ya, karga dediğin
kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle. Yaklaşır ve merakla inceler kuşları. Tâ ki her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar. O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar. O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan. Topal kuşlar birbirlerinin 'arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine. En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar. Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran.

         CİMRİ ADAM
         Zengin, zengin olduğu kadar da cimri bir adam vardı. Cimriliği her tarafta konuşulurdu. Bir gün, bu adam cami­ye gitti. Namazdayken aklına "Acaba evde kandili söndür­düm mü?" diye bir kuşku geldi. Hemen evine koşarak ka­pıyı çaldı. İçerden ses veren hizmetçiye:
          "Sakın kapıyı açma... Sözlerime kulak ver. Odada kandil yanıyorsa, hemen söndür. Kandilin yağı tükenmesin," di­ye emretti.
          Hizmetçi:
          "Peki, kandili söndüreyim ama, kapıyı neden açmaya­yım?." diye sordu.
           Cimri:
           "Kapının tokmağı aşınmasın," dedi. Hizmetçi:
“Güzel... Kapıyı da açmayayım. Ama sen camiden eve kadar yürümekle papuçlarının eskiyeceğini düşünmedin mi?"
            Cimri adam bunun da cevabını verdi.
             "Düşünmez olur muyum hiç... Elbette düşündüm. Bu­raya kadar çıplak ayakla geldim. Papuçlarım koltuğumun altında!"

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sorgunmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.