Durali Doğan
Köşe Yazarı
Durali Doğan
b
 

DÜŞMAN SAKARYA'YA KADAR GELMİŞ

DÜŞMAN SAKARYA'YA KADAR GELMİŞ İstiklal Marşı'nın kabul edilsin 104. yıldönümünü kutluyoruz. Düşman Sakarya’ya kadar gelmiş. Devlet merkezinin Kayseri'ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günler. Akif Bey meclis kürsüsüne çıkar; -Biz buradan geriye gitmektense Sakarya Cephesi’ne, askerimiz gibi vuruşup, şehit olmaya gideriz." Der. O günlerde İstiklal Marşı’nın yazılması da gündemdedir. 500 lira da ödül konmuştur. Akif bey akşam eve geldiğinde mecliste geçenleri eşi İsmet Hatun’a anlatır. İsmet Hatun ailecek çektiği sıkıntılardan artık bunalmıştır. Akif Beye; -Yalvarırım Akif Bey. Bıçak gırtlağa dayandı. Oturduğumuz eve kadar elin. Tacettin Şeyhi bu dergahı bize tahsis etmeseydi nerede oturacaktık? Emanet pardesü ile Meclise gidip geliyorsun. Giyindiğin hep aynı elbise. Her gün fasulye aşı. Milletvekilliğinden aldığın maaş da yetişmiyor. Bir de sen şansını denesen olmaz mı? Hem sonra İstiklal Marşımızı sen daha iyi yazarsın. Akif Bey Allah aşkına beni kırma. Sonra ecdat yadigarı bu vatanı, bu milleti düşün. Millet Meclisi cesur kararlar alırken, Mehmetçikler dalga dalga cepheye koşmakta. Fakat sen neden susarsın! Akif Bey sinirlenir eşi İsmet Hatun’a dönerek; -Neler söylüyorsun Hatun, öyle parayı seviyorsan işte kalem, kağıt. Al eline yaz da kazan, ömür boyu rahat edersin,der. İsmet Hatun’un gözlerinden damla damla yaşlar süzülür; - Yazacak mısın Akif bey? Söyle ne duruyorsun? Bu millet öksüz, bu millet şairsiz olamaz. “Kazanana 500 lira var, der Akif Bey. Nasıl girerim Hatun? Bu cennet vatanın kurtulacağını para ile mi söyleyeceğim. Bu göğsüm yazacağım İstiklal Marşı ile dolu ama para ile İstiklal Marşımızı yazmam, yazamam.” Akif Bey para için İstiklal Marşı yazmamaya kararlıdır. Aradan günler geçer.. Akif Beyin kararlığını gören zamanın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; “Kazandığın 500 liralık ödülü devletin hazinesine de bağışlamanız mümkündür.” Diyerek Akif Beyi şiiri yazmaya ikna eder. Mehmet Akif o gün evine gelirken çok heyecanlıdır. İçinde coşku ve fırtınalar kopmaktadır. İsmet Hatun Akif’in hal, hareket ve bakışlarında bir değişiklik olduğunu sezer. Akşam olur. Akşam namazını kılan Mehmet Akif divana çöker. Cebinden bir kalem, kağıt çıkarır. Astım hastası olan, zaman zaman öksürük nöbeti geçiren eşi İsmet Hatun'a seslenir; - Kapıyı, pencereyi aç hatun. Vatanın temiz havası dolsun evimize. Uzaklara bakmak geldi içimden. Kalkar pencereden uzaklara bakar. O akşam Ay, Hilal evresindedir. Hilal biçimi alan aya çok yaklaşan Venüs gezegeni Türk bayrağındaki formuna kavuşmuştur. Sanki şuan gökyüzünde şanlı bayrağımız dalgalanıyordu. Yanı başında duran İsmet Hatun Akif'i, Akif ise gökyüzünde bir araya gelen Hilal ile Yıldızı seyretmekte idi. Çok etkilenmişti Mehmet Akif bu manzaradan. Ve İstiklal Marşı'nın ilk dizeleri dökülür dudaklarından: -Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak. * Akif’in yazdığı 10 kıtalık şiir İstiklal Marşı olarak kabul edilir. 500 liralık ödülü almaz. Akif’in yakın arkadaşı Mithat Cemal Kuntay tarihe şöyle bir not düşer: -Akif o 500 lirayı alsaydı. Tüm sıkıntılardan kurtulacak, bugün Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği değerinde büyük bir servete kavuşacaktı. Evet işte böyle... Akif’in yaşantısını hatırlatan, bir nebze olsun karakterini yansıtan “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek “ diyen kaç aydın sayabiliriz. Mehmet Akif; onun içindir ki sağlam karakteriyle zaman geçtikçe gözümüzde, gönlümüzde, fikrimiz ve fikriyatımızda devleşiyor.
Ekleme Tarihi: 10 Mart 2025 - Pazartesi

DÜŞMAN SAKARYA'YA KADAR GELMİŞ

DÜŞMAN SAKARYA'YA KADAR GELMİŞ

İstiklal Marşı'nın kabul edilsin 104. yıldönümünü kutluyoruz.
Düşman Sakarya’ya kadar gelmiş.
Devlet merkezinin Kayseri'ye nakledilmesinin bile düşünüldüğü günler.
Akif Bey meclis kürsüsüne çıkar;
-Biz buradan geriye gitmektense Sakarya Cephesi’ne, askerimiz gibi vuruşup, şehit olmaya gideriz." Der.
O günlerde İstiklal Marşı’nın yazılması da gündemdedir.
500 lira da ödül konmuştur.
Akif bey akşam eve geldiğinde mecliste geçenleri eşi İsmet Hatun’a anlatır.
İsmet Hatun ailecek çektiği sıkıntılardan artık bunalmıştır.
Akif Beye;
-Yalvarırım Akif Bey. Bıçak gırtlağa dayandı. Oturduğumuz eve kadar elin. Tacettin Şeyhi bu dergahı bize tahsis etmeseydi nerede oturacaktık? Emanet pardesü ile Meclise gidip geliyorsun. Giyindiğin hep aynı elbise. Her gün fasulye aşı. Milletvekilliğinden aldığın maaş da yetişmiyor. Bir de sen şansını denesen olmaz mı? Hem sonra İstiklal Marşımızı sen daha iyi yazarsın. Akif Bey Allah aşkına beni kırma. Sonra ecdat yadigarı bu vatanı, bu milleti düşün. Millet Meclisi cesur kararlar alırken, Mehmetçikler dalga dalga cepheye koşmakta. Fakat sen neden susarsın!
Akif Bey sinirlenir eşi İsmet Hatun’a dönerek;
-Neler söylüyorsun Hatun, öyle parayı seviyorsan işte kalem, kağıt. Al eline yaz da kazan, ömür boyu rahat edersin,der.
İsmet Hatun’un gözlerinden damla damla yaşlar süzülür;
- Yazacak mısın Akif bey? Söyle ne duruyorsun? Bu millet öksüz, bu millet şairsiz olamaz.
“Kazanana 500 lira var, der Akif Bey. Nasıl girerim Hatun? Bu cennet vatanın kurtulacağını para ile mi söyleyeceğim. Bu göğsüm yazacağım İstiklal Marşı ile dolu ama para ile İstiklal Marşımızı yazmam, yazamam.”
Akif Bey para için İstiklal Marşı yazmamaya kararlıdır.
Aradan günler geçer..
Akif Beyin kararlığını gören zamanın Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; “Kazandığın 500 liralık ödülü devletin hazinesine de bağışlamanız mümkündür.” Diyerek Akif Beyi şiiri yazmaya ikna eder.
Mehmet Akif o gün evine gelirken çok heyecanlıdır. İçinde coşku ve fırtınalar kopmaktadır.
İsmet Hatun Akif’in hal, hareket ve bakışlarında bir değişiklik olduğunu sezer.
Akşam olur.
Akşam namazını kılan Mehmet Akif divana çöker. Cebinden bir kalem, kağıt çıkarır. Astım hastası olan, zaman zaman öksürük nöbeti geçiren eşi İsmet Hatun'a seslenir;
- Kapıyı, pencereyi aç hatun. Vatanın temiz havası dolsun evimize. Uzaklara bakmak geldi içimden.
Kalkar pencereden uzaklara bakar.
O akşam Ay, Hilal evresindedir. Hilal biçimi alan aya çok yaklaşan Venüs gezegeni Türk bayrağındaki formuna kavuşmuştur. Sanki şuan gökyüzünde şanlı bayrağımız dalgalanıyordu.
Yanı başında duran İsmet Hatun Akif'i, Akif ise gökyüzünde bir araya gelen Hilal ile Yıldızı seyretmekte idi.
Çok etkilenmişti Mehmet Akif bu manzaradan.
Ve İstiklal Marşı'nın ilk dizeleri dökülür dudaklarından:
-Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
*
Akif’in yazdığı 10 kıtalık şiir İstiklal Marşı olarak kabul edilir.
500 liralık ödülü almaz.
Akif’in yakın arkadaşı Mithat Cemal Kuntay tarihe şöyle bir not düşer:
-Akif o 500 lirayı alsaydı. Tüm sıkıntılardan kurtulacak, bugün Ankara'daki Atatürk Orman Çiftliği değerinde büyük bir servete kavuşacaktı.
Evet işte böyle... Akif’in yaşantısını hatırlatan, bir nebze olsun karakterini yansıtan “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek “ diyen kaç aydın sayabiliriz.
Mehmet Akif; onun içindir ki sağlam karakteriyle zaman geçtikçe gözümüzde, gönlümüzde, fikrimiz ve fikriyatımızda devleşiyor.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sorgunmedya.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.