İBRİĞİMİ TAŞIRSIN
Durali DOĞAN
Şairi yazarı, nüktedanı bol olan Alçı köyü. Bu köyde Şair Kasım Kazancıklıolu ile Aşık Muhittin Kaynar’ın namı Yozgat topraklarını aşmış.
Kasım Bey; şair, hazır cevap, hem de nüktedan.
Alcı köyüne okul yapıldığı yıl Kasım bey ve köyden birkaç kişi Akdağ’a çam getirmeye gitmişler. Çam keserken orman bekçisi bunları yakalamış ve Orman Dairesi’ne götürür.
Giderken Kasım Bey bekçiye;
-Evladım bizi götürme, sonra sen pişman olursun, der..
Tabii bekçi dinlemez. Kasım Beyi görevli memurun karşısına diker:
-Memur bakar ki karşısında eski püskü elbiselerle Kasım bey, şaşırır;
-Aman efendim! Sen nereden geldin, nasıl olur, diye hürmet eder. ”Efendim bir ihtiyacın var mı” der.
Kasım Beyi Köy Hizmetlerinde (YSE’de) çalıştığı için Yozgat’ta tanımayan kimse yoktur.
O sırada Kasım Beyin tuvaleti gelmiş. Memura;
-Memur bey af buyurun, tuvalete gideceğim, bir ibrik lazım, der.
Görevli memur Bekçiye;
-Bak oğlum Kasım Bey ne istiyorsa yardımcı ol, diye emir verir.
Kasım bey önde, Bekçi arkada elinde İbrikle tuvalete giderlerken Kasım bey bekçiye söyleyeceğini söyler:
-Bekçi, evladım. Ben sana demedim mi bizi buraya getirme diye. Ama söz dinlemedin. Ya işte söz dinlemezsen, böyle de ibriğimi taşırsın.
ÇEDENE TÜCCARI
Akocak (Bilalik) köyünden Resul Emmi’nin Çedene satması yıllarca anlatılır.
Bahçelere ekilen kendirden çıkarılan tohuma Çedene adı verilir. Uzun kış gecelerinde ocakta kavrulan buğdayın içine katılarak “Kavurga” yapılır ve lezzetlice yenir.
Köyde Resul Kahya olarak bilinen Resul emmi, Sorgun eski ismiyle Köhne’ye Çedene satmaya gider. Beraberinde 2 çinik Çedene ile Köhne pazarına varır. O yıllar Pazar eski Hükümet Konağı’nın yanında kurulmaktadır. O hafta Çedene tüccarı gelmez. Resul emminin aklına bir hinlik gelir. Tapuda çalışan arkadaşı Celal’in yanına gider. Celal namaz kılmaktadır. Onun çıkarıp vestiyere astığı elbise, fötr şapkasını alır. Gömleğin üzerine de kravatını da takar. Gerisin geri pazara gelir.
Çedenesini bir yere döker ve bağırmaya başlar:
-Çedeneci, Çedene alırım, Çedenelerinizi değerine alırım, parası peşin…
Çedene satan vatandaşlar başına toplanır. Gelen Çedenesini döker. Resul emmi okuma –yazması olmadığı halde bir kağıda verenlerin isimlerini yazar gibi yapar. Artık herkes Çedenesini dökmüş, para beklemektedir. Resul emmi gayet rahat, kendinden emin;
-Arkadaşlar ben şimdi Ziraat Bankası’na gidiyom. Hiç şüpheniz olmasın. Bankadan para çekip, hepinizin parasını verecem, kimsenin bir kuruşu kalmaz, Allah yedirmesin, diyerek ortadan kaybolur.
Onlar para bekleyedursunlar Resul emmi Zaim’in Kahveye gider, oturur, çayını yudumlayıp keyf çatar.
Çedene satanlar epey bir zaman beklerler, gelen giden yok. Derler ki;
-Tüccar gelmeyecek, bari döktüğümüz Çedeneleri geri alalım.
Tamam diyerek Çedene bölüşmeye dururlar. O der benimki iki çinik, öteki beş, beriki yedi, derken ortalık karışır. Çedene satanlar bir kavgaya tutuşur, birbirlerine iyi bir sopa atarlar.
Resul emminin keyfi yerinde garsona seslenir;
-Garson şu çayımı bidaha tazele, demli olsun a yavrum!…