DEĞİŞEN DEĞER
YARGILARI
Durali Doğan
“Günümüzde değer yargıları değişti” diye ah vah ederiz.
Dalkavukluk, yandaşlık, yalakalık..
Bunlar en çok kullanılan argo kelimeler.
Bazı insanlar kendileri için bunu bir 'iş' olarak görebilir.
Çıkarları gereği bu işi yapmayı tercih edebilir.
Yaranmak amacıyla aşırı övgüde bulunabilir.
Hak etmedikleri kişilere aşırı övgü de bulunanlar o güçlü kişilerin elde ettiği güçten hak etmedikleri 'çıkarlar' sağlarlar.
Bunların karşıtı ise “dik duruş!” olarak ifade edilir.
Dik duramayanlar da maalesef “dik duruş” der.
Kimisi “dava” der.
Kimisi “ vefa” der...
Kimisinin gönlünde “makam”,
Kimisinde de “para” vardır.
Napolyon galip geldiği savaşın sonunda para için savaştığını belirtir.
Yenilgiye uğramış kuvvetlerin komutanı ise “onur için” savaştıklarını söyleyerek cevap verir.
Napolyon hemen cevaplar;
-“Herkes kendinde olmayan için savaşır.”
“Tutup da bir geri döndüm mü, yandığım gündür!” diyen onurlu şahsiyetler de vardır tarihimizde.
Hüsam Hoca Efendi gibi.
Bazıları hemen itiraz eder:
-Hangi çağda yaşıyoruz, diye.
Biz asıl onların hayatlarını örnek almamız lazım.
Sultan Abdülmecit, ilminin derinliğiyle tanınmış Hüsam Efendi’yi saraya getirmek istemiş.
Hüsam Efendi’ye elçiler gönderip davet etmiş.
Hüsam Efendi her seferinde mazeret bildirerek değil saraya gitmek, sarayın çevresine dahi yanaşmaktan kaçınmış.
Bu itibarın ve nazlanmanın üzerinden epey zaman geçmiş.
Günün birinde, Hüsam Efendi’nin Beşiktaş taraflarında bir işi olmuş.
Bunu öğrenen Sultan Abdülmecit’in yakın adamları, durumu Sultan’a bildirmişler ve “Ayağınıza geldi sayılır, artık bu kadar yakında iken mazeret de bildiremez.” deyip, “Çağırtalım mı?” diye sormuşlar.
-“Evet.” demiş Hünkâr,
-“Davet edin, buyursunlar.”
Bir grup muhafız hemen yola çıkmış.
Hüsam Efendi Dolmabahçe civarında iken, yetişmişler:
-“Hünkârımız gönderdi, çok selam ediyor. ‘Görüşmek istiyorum, kendi istemez mi?’ diyor. Saray dört adımlık yer; düşünmeyin, buyurun rica ederiz.”
Hüsam Efendi acele hareket ederek onu bir oldu bittiye getirmeye çalışan muhafızlara gayet sakin cevap vermiş:
“Sabırlı olun. Ben elli beş senedir teptiğim biricik yolun sonundan uzaktayım henüz ve üstelik ömür bitti bitiyor. Şimdi tutup da bir geri döndüm mü, bütün emeklerimin boşa gittiği gündür!”
Merhum Akif bu hikayeyi şu manzum dizelerle bitirir:
Ben ellî beş senedîr teptîğîm yegâne yolun,
Henüz sonundan uzakken, tükendî gîttî ömür;
Tutup da bîr gerî döndüm mü, yandığım gündür!