TARİHTE ANKARA VE ATATÜRK
Yahya Aksoy
" Tarih yazmak,tarih yapmak kadar önemlidir"/ Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihte öğrendim ve cumhuriyet merkezi ( Ahi Cumhuriyeti dönemi) olarak öğrendim.../ Ankara, merkez-i hükümettir ve ebediyen merkez-i hükümet kalacaktır...Benim hatıralarım Çankaya ‘da yaşayacaktır…/Dış politikanın en çok ilgi bulunduğu ve dayandığı temel, devletin iç örgütüdür.Dış politika,iç örgütle uyarlı olmalıdır…/Bizim politikamız aydınlıktır…" ATATÜRK
“…Kurduğumuz ulusal cephelerle daha yakından ilgilenmek gerekiyordu. Kurtuluş mücadelesini Sivas’tan yönetmek zorlaşıyordu. Koşullar değişmişti.Temsilciler kururlu, önemli hedeflere daha yakın bir yerde bulunmalıydı. Çalışma yeri, hem cephelere yakın hem de ulaşım kolaylığı olan bir yer olmalıydı. Bunun için en elverişli yer ANKARA idi. Ankara, demiryolu ile hem cephelere hem de İstanbul’a bağlıydı. Genel durumu yönetme kolaylığına sahip bir merkezdi…/”
Kayseri yoluyla Ankara’ya gitmek üzere yola çıktık.Bütün yol boyunca,büyük ulusumuzun içten yurtseverlik gösterileri arasında 27 Aralık 1919 günü Ankara’ya geldik…/ Üç otomobilden oluşan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını, Vali Vekili Yahya Galip,Kol Ordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy ve beraberlerinde bulunan atlı ve yaya binlerce Ankara halkı ve "Yolunda ölmeye geldik" diye Mustafa Kemal Paşa’ya seslenen yiğit seğmenler , heyecan ve coşku içerisinde büyük bir içtenlikle karşıladılar.Ankara, Kurtuluş ve kuruluşun kalbi olmuştur.
“ Gelişimizi şu açık tebliğ ile her yere duyurduk.Sivas'tan Kayseri yoluyla Ankara'ya hareket eden Hey'et-i Temsiliye, bütün yol boyunca ve Ankara'da büyük milletimizin çok sıcak ve içten gelen vatanseverlik gösterileri arasında, bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği, memleketimizin geleceğine güven konusundaki inançları sarsılmaz bir şekilde güçlendirici niteliktedir.Şimdilik, Hey'et-i Temsiliye'nin merkezi Ankara'dadır.Saygılarımızı sunarız efendim…” Hey'et-i Temsiliye( Temsilciler Kurulu) namına ,Mustafa Kemal
Gördüğü manzara karşısında , yüreği heyecan, umut ve sevgiyle dolan Mustafa Kemal Paşa, "Cidden fevkalâde, tebrik ederim.Ankara, hakikaten millî bir merkez haline gelmiş" diye ifade etmiş ve daha sonra , " Bu asil hareketi hiç bir zaman unutmadım ve unutmayacağım... Ankara'nın ve Ankaralıların, benim gönlümde müstesna bir yeri bulunmaktadır... Ankara'ya geldiğimden sonraki mücadele hayatımızda, hürriyet ve istiklâl aşığı kahraman Ankaralıların gösterdikleri vefa ve yardımları her zaman minnetle yâdederim...”
“Kurtuluş ve bağımsızlık için bütün varlığımızla savaşmak ve düşmanı yenmek için elimimizde üç savaş aracı vardır : Birincisi,ulusun kendisidir.Yapılacak iş, önce ulusça benimsenmelidir.İkincisi, ulus adına iş gören meclistir. Meclis tam bir dayanışma içinde olursa, düşmana karşı güçlü oluruz.Üçüncü araç, ulusumuzun yarattığı silahlı ordumuzdur. Bunlar düşmana karşı iki cephe meydana getirir. İç cephe,dış cephe. Dış cephe ,düşman karşısındaki silahlı ordudur. Temelolan iç cephedir.Bu cephe, bütün yurdun,bütün ulusun meydana getirdiği cephedir. Bu cephe çökerse,ulus tutsak olur,yok olur…”diyen Mustafa Kemal tarihe ışık tutarak yol göstermektedir. 23 Nisan 1920 ‘de TBMM açılışı ve 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanı bu öngörülerin sonucudur.
İlk anayasamızda Cumhuriyetimizin başkenti olarak yerini alan Ankara halkı, muzaffer Gazi Mustafa Kemal'e, onun hayatı boyunca taşıdığı bir unvanı, "ANKARA HEMŞEHRİLİĞ " ni vermiş ve tarihi görevini yerine getirmiştir.
Atatürk'ün "Seymenlik Geleneğini ve 27 Aralık Ruhunu Yaşatın" talimatıyla kurulan ve bir Kızılca gün kuruluşu olan Ankara Kulübü Derneği ve halkımız bu ruhu yaşatmakta,özgürlük ruhuna ve tüm yurda ışık tutmaktadır
Başlangıçta bir "kale şehir" olan Ankara,Hitit, Frig, Galat, Roma,Bizans, Selçuklu, Osmanlı medeniyetlerini, tarihi yollar üzerinde harmanlamış,kurtuluş’un ve kuruluşun merkezi olmuş ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Başkenti olarak bu günlere gelmiştir… Tarihi geçmişi ve Cumhuriyet döneminde bütün alanlarda tarihi ve çağdaş örnekleri bağrında yükselten dünyaya örnek Başkent olarak bütün ilgi ve dikkatleri üzerinde toplamaktadır.
Atatürk ve eşi Latife hanım, yurt gezisinde 30 Eylül 1924 tarihinde Aşkale’de halkla görüşmesinde ,bir çocuk uzun kahramanlık şiirini heyecanla gür sesle ve duraklamadan okuyunca çocuğu yanına çağıran Atatürk ; Şiiri çok güzel okudun,aferin sana, sesin adın ne bakalım?” diye sorar. Sırrı efendim. Ararlarında şu konuşma geçer: “Şimdi sana bir soru soracağım,” sorun efendim.”Dünyanın ortası neresidir? Çocuk bütün gücüyle :” Ankaraaa… Ankara dünyanın merkezidir, “diye bağırır…
Ankara, kamusal mekanlara sabitlenen ve mücadeleyi ve zaferi vücuda getiren anıt ve heykeller ile Osmanlı imparatorluğundan kopuş sürecinde yönetim ayrılığının ve devrimin idealize ettiği yaşam biçimini sembolize etmektedir.
Vehbi Koç'un ifadesiyle o yıllarda Ankara," Her türlü medeni rahatlık unsurundan mahrum,suyu, elektriği olmayan, toz fırtınaları ile tanınmış, ağaçsız,sönük ve küskün bir bozkır."
Bozkırdan büyük bir kültür, sanat, eğitim ,sanayi ve siyaset merkezine dönüşen başkent Ankara,da dünya çapında tanınan sayısız bilim, sanat ve devlet adamı vardır. Bunlar, Cumhuriyetimizin kazanımları olarak seçkin örnekleri oluşturmaktalar.
Atatürk’ün çağdaş, akılcı,barışçı ve bilimsel yolu ile birlikte ,Ankara ve Anıtkabir,Türkiye Cumhuriyeti’nin kalbi olarak dünyanın barış ve huzur içinde yaşamasına ışık tutan en büyük ilham kaynağını oluşturmaktadır.