İnternette gezinirken Cemil Meriç’in güzel bir sözü ile karşılaştım ve çokta hoşuma gitti. Çok beğendiğim. Ancak bu sözü okuyanımızdan çoğu bunu tersten anlıyor ve karşımızdaki kişilerin üslubunu kendi kimliğimiz sanmamızdan dolayı kırgınlık hissediyoruz. Bu tatlı hayatı yaşadığımız süre zarfında karşılaştığımız insanlar bizlere haksızlık yapmış, hoş olmayacak şekilde davranmış, kırıcı sözler söylemiş olabilir. Bu tutum karşısında kendinizi kötü hmenizin en önemli sebebi; kişilerin davranışlarının sizin değerinizi belirlediğine inanmanızdan kaynaklanır.
Halbuki onların takındığı hoş olmayan tutum, onların kimliğini ve kalitesini belirler. Evet. Benim dikkat çekmek istediğim şey; hayatınızda değerinizi olayların ve insanların belirlemesine izin vermeyin.
Yaşadığımız olaylar karşısında yeri geldiği zaman “ ben böyle bir şeye inanmıyorum.’ diyor ama kişiler ve olaylar karşısında kendinizi iyi ya da kötü hissediyorsanız, bilinçaltınız bu inancı taşıyor demektir.
Hayatınızda uğradığınız haksızlıklar karşısında kendinizi kötü hmek zorunda kalmayınız. Tepkinizi uygun bir şekilde elbette dile getirmeniz taraftarıyım. Ama değerini olayların ve kişilerin belirlediği inancını taşıyan biriyseniz muhtemelen tepkinizin arkasındaki itici duygu kırgınlık, kızgınlık ve öfke olacaktır. Bu da büyük olasılıkla yapıcı değil yıkıcı bir tepki olacaktır.
Özgüven sahibi olun. İçinizdeki yaşadığınız kırılganlıklarınızı dış etkenlere bağlamayan. Sahip olduklarınız toplumdaki statünüz, mesleğiniz sizleri belirleyici rol oynamanıza etken olacaktır. Bu sebeple hiçbir zaman hayatınızdaki değişken sebepler için kendinizi ve dengenizi koruyunuz. Dengede olmadığınız zaman yaşamınız, düşünceniz etkilenerek sizlerin dengesini bozacaktır. Dengede olmak için de merkezde olmanın gerekliliğine karar veriniz. Hepimiz dış etkenlerden fazlasıyla etkileniyoruz. Bunun önüne geçmenin mümkün olduğuna inandırın kendinizi.
“Karşımıza çıkan herkes bizim aynamızdır. Yaşadığımız en can yakıcı olaylarda dahi bir hediye vardır. Yaşamınızdaki sizlere verilen hediyelerden hangisinin memnun ettiğini lütfen bir değerlendiriniz. Hayatınızın çalkantılı dönemini düşünerek öncesi ve sonrası diye ikiye ayırın. Daha sonra sizleri nelerin hayata bağladığını daha iyi göreceksiniz. Kötüleri ayıklayarak iyilerle yola devam etmenn gerekliliğine kendinizi inandırın. Bu sizlerde iyi bir deneyim olacaktır.
Hayatınızda öncelikle yüzey temizliği yapınız. Sonrasında derine inerek orayı yoluna koyarsınız.
Peki, teşhisi koyduk.
Kendimizi olaylar ve kişiler karşısında kötü hissederken yakaladığımızda; kendinize ‘karşılaştığınız tutumun sizin değil, karşınızdakinin kimliği olduğunu’ hatırlatın. Olayların içindeyken, kötü hmenizin sebebinin yine size bağlı olduğunu hatırlamak ve içinde bulunduğunuz duygulara farkındalık getirmek en önemli adım olacaktır. Her zaman yaşadığınız olaylar karşısında özgüvennizi yüksek tutun. Kendinize yeni bakış açıları ile olaylara bakmanız gerektiğini anlatın. Kazanmak için mücadele verin.
İnsanlara gerçekten size davranılmasını istediğiniz şekilde davranınız. Vicdan terazisini aktif olarak çalıştırın. Bir eylemde bulunmadan önce; ‘bunu neden yapmak istiyorum?’ sorusunu sorup, ardındaki dürtünün öfke, intikam, ödeşme, kırgınlık, savunma olmamasına dikkat etmek. Bir şey yapmadan önce, ‘Kendine değer veren, özgüven sahibi bir birey bunu söyler miydi-yapar mıydı?’ ‘Karşımdaki benzer durumda aynı şekilde davransa ne düşünürüm?’ diye sormak ve samimiyetle cevap vermek. Kısaca öz-araştırma-eleştirme yapmak. Bu, kendimizle olan ilişkimizi derinleştireceği için özsaygının da pekişmesi için uygun ortam sağlayacaktır.
Haksızlıklar karşısında bile, eylemlerinizin şefkat ve sevgi yüklü olması sizi kırılgan, ya da sömürülmeye açık yapmaz. Sınırlarınızı sevecen ve şefkatli bir tutum içinde kalarak da çizebilirsiniz.
Şunu unutmayalım.
Bir insanı kazanmak ve kaybetmek arasında ince bir çizgi vardır. Adı: Üslup. Mesela, “ güzel bir üslup edinin kendinize. Fayda veremiyorsanız insanlara, zarar da vermeyin.”