PERŞEMBE PAZARINDA PORTAKAL VARMOLA :Çarşamba günü kuşluk vaktinde pazarcılar sökün eyler, perşembenin hazırlığını yaparlardı. Adliyenin, Çerkez Bilal’in evinin ön yüzü zahire pazarı olurdu, Yozgat yolu çıkışında hayvan pazarı. Hayvan pazarında ki pazarlık da kolu hasar görenler kasap Mihran’da soluğu alırlardı, Mihran ustanın kırık, çıkık da üstüne yoktu. Kara sakızı en büyük ilacıydı, Allah toprağını bol eylesin.
X X X
Yıl 1954 Mahir’in kahve önü zerzavat pazarı… Fehmiye’nin Ali, Gurulağın Osman’nın Dursun, Saniye’nin Ahmet’in Ayhan, Bektaşların Sabahattin hep beraber bir yığının önünde durakaldık, baktık baktık ne olduğunu anlamadık. Kör Osman’nın portakal sergisiymiş, Osman emmi hepimize birer tane verdi “Soyun da yiyin yeğenlerim” dedi… Nur içerisinde yatasın Osman emmi…
X X X BU HACI YI DÖVELİM Mİ? :Kuşluk vakti, öğleyi kucaklarken, Gayımın Hacı mangalını askerlik şubesinin karşısında ki, kaldırıma yerleştirir, kömürü mangala koyar, yellemeye başlardı. Sucukları dilimleyip kızartırdı, cadde sucuk kokusuna keserdi. İlahi Hacı, olan var, olmayan var, bu sucukları bu kadar mis gibi kokutmanın ne alemi vardı!.. Gücümüz çeyrek ekmek arası dörtte bir sucuğa yeterdi… Sucuk o devirde lüxmüydü? Hemde çok lüxtü… Bir gün Dursun’la dedik ki “Bu Hacı ne kafasız adam! Neden hepsini kendisi yemiyorda satıyor!? Gel bi dövelim…!” Hacı’nın bir kolunda eğrilik olduğundan “Çolak Hacı” diyorlardı, ama elinde kızgın maşa olduğundan cesaret edemedik. Gelin bu işi çocukluğumuza verin gayri…Bu satırların yazarı nerenin sucuğu olursa olsun, Hacı’nın sucuklarının lezzetini hiç unutamamıştır..!
X X X
Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur” tekerlemesine uygun düşmüş olacak ki köylük kısmı çarşambadan gelir üç handan birine yerleşirlerdi. Kimi eşekle kimileride atlarla gelirlerdi. Mevsimine göre meyveler sebzeler öbeklemesine yığılırdı. Perşembe pazarı Delibaş köprüsünden başlayıp, Hükümet Tabipliği’nin önüne kadar uzanırdı. Kasabanın çocukları su, mısır satarak harçlıklarını çıkarırlardı. Pazarın en çok iş yapan, kalın gri şapkalı, İzmir’li Kara Mustafa dedikleri kişiydi. Gazetelerden külah yapar (DDT) satardı, haşaratın kökünü bu İzmir’linin DDT’si kurutmuştu. Bazı kasaba esnafı İzmirli’ye kuşku ile bakar “Bu adam Moskof ajanı!” derlerdi. Buna siz ister şüphe! Deyin, isterseniz kıskançlık. Kasabalı mahsulün çoğunu Perşembe pazarında satardı. Kalaycılar berberler de rızıklanırlar, berber deyince dişi ağrıyanın doktorları berberdi. Berberlerin tek önerisi çekmek olup, kanırtarak bağırttırarak dişleri çekerlerdi, karşılığıda bir çinik buğdaydı.